top of page

ATATÜRK NEDEN KAYIP KITA MU'YU ARAŞTIRDI?

"Tarih ilimlerin bulduğu belgelere dayandıkça temelli olur tarihi belgelere dayanan milletlerdir ki kendi aslını bulur ve tanır işte bizim tarihimiz Türk tarihi bu ilim belgelerimize dayanır yeter ki bugünün aydın gençliği bu belgeleri aracısız tanısız ve tanıtsın."

                                                  Mareşal Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK

Türk tarihi ile ilgili olarak yapmış olduğum araştırmalarda belli konulara odaklanmanın en büyük nedeni Mareşal Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün bana gösterdiği araştırma izleridir. Onun Türk ırkına ve Türk tarihine bu derece sahip çıkması ve her zaman Türk milletinin tarihi değerlerine sahip çıkması beni her zaman derinden etkilemiştir.

 

Yaşamı boyunca geçmiş dönemdeki Türk'ün izlerini her fırsatta arayan ve bu araştırmalar için her türlü fedakârlığa katlanan büyük bir Türk lideridir. Şahsım adına ben atam atam derken kalbim atam diye çarparak adını andığım Mareşal Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün izinden ve verdiği görevlerden asla ayrılmam.

 

" MU KITASINDAN ÇIKAN KADİM MEDENİYETLER " adı ile yazdığım bu kitabımım konusunu araştırırken de bunu yapmaktayım.

 

Mareşal Gazi Mustafa Kemal Atatürk Sağlığının son derece kötüye gittiği süreçlerde dahi bunu sürdürmüş ve 70 bin yıllık geçmiş Türk tarihini araştırmak için büyük Çabalar sarf etmiştir. Bunu yaparken de Türk tarihini, Türk Dil kökenini dünyaya sunmak için büyük fedakârlıklar ile yapmıştır. Ancak, Mu kıtası konusunda ki araştırmalarını ömrü yetse belki çok daha derinde götüreceğini düşündüğüm büyük liderim daha fazla ömrü yetmediği için, MU KITASININ araştırılması ile ilgili konuyu belli bir yerde noktalamıştır.

 

Bu kitabı yazmakta ki en öncelikli ve büyük nedenlerimden birisi de onun takip ettiği izlerden giderek Türk ırkının kökenlerini ve Türk kültürünü Dünya'ya duyurmaktır. İşte bu araştırmam sonucunda da, Mu kıtasının gerçek koordinatları ve yerini de koloni çıkış izlerini de böylece bulmuş oldum.

Biraz sonra söyleyeceğim gibi biz Türkler için kadim Türk tarihinin de ne kadar önemli olduğunu, büyük liderimiz Atatürk'ün kullandığı birçok sözde bize bıraktığı birçok nasihatinde bize seslendiği görebiliyoruz.

BUNUN NE BÜYÜK ÖRNEĞİ DE ONUN TÜRK TARİH KURUMUNU KURMUŞ OLMASIDIR.

Mu kıtasından çıkan kadim medeniyetler kitabı sayfalarında üstü örtülerek derinlere atılan bilgileri okuyacaksınız. 
Uluç Levent ERTURHAN

SİZ TÜRKLER MİSAFİRSİNİZ !!!

Dünyamızda misafir olduğunuzu öğrenin.!!!

Siz Türkler Dünya medeniyetine ışık olan insanlar olarak görevlendirilmişsiniz

Bu konuyu elbette ki TEOZOFİ bakışı ile bakmadan yazmak ve bu konuda ki bilgi ve bulguları ortaya koymamak doğru olmazdı. Bunun en büyük sebebi de bana iletilen ata kayıtlarından var olan bilgilere bu muhteşem insanların bir şekilde ulaşabilmiş olmasıdır.
 

Dünya tarihinde yüzde yüz ispat edilmediği için tarih kitaplarında yer almayan bu dönemde yaşamış bu ırklara kadim ırk demekteyiz. Bu günkü tarihe kadar kadim ırklar (soylar) hakkında maalesef çok az bilgi var. Ve anlatılanların birçoğunun da hakkında yeterli somut deliller olmasa da bu sınırları belli bilgiler ışığı altında dahi kadim ırkların varlığını inkâr etmek çok da mümkün değildir.

Kadim ırklar dünya tarihinin geçmişinin derinliklerinde kaybolmuş ırklardır. Bu dönem de ki bilgileri büyük bir çoğunluğu halen sır perdesi altında yatmaktadır. Bu ırkların dünya tarihinde hangi zaman diliminde yaşadıkları ve tarihi nedir bilinmemektedir.

 

Bugüne kadar bu konuda araştırma yapanların bilgileri ise milattan önce 14.000 yıl ile 12.000 yıl arasında dolaşmaktadır.

Ata kayıtlarına dayalı olan, bana verilen bilgiler ilk ana kök ırk olarak Astral veya Eterik olan köklerdir.
 

Yine ata kayıtlarına göre bana verilen bilgilere göre devam edersem, ikinci ve üçüncü ana kök açıklaması da şöyledir. Bir tanesi negatif taraf olarak başka dünyadan gelenler diğeri ise pozitif olarak başka dünyadan gelenler olarak ayrılmaktadır. Yani iki taraftan evrenlerin başka bir gezegenlerinden toplanarak gelmiştir. Bunun açıklamasını da yazacağım.

Mu kıtasından çıkan kadim medeniyetler kitabı sayfalarında üstü örtülerek derinlere atılan bilgileri okuyacaksınız. 
Uluç Levent ERTURHAN

SİRİUS VE DÜNYAYA MÜDAHALE

Tanrının büyük planında, hiçbir şey nedensiz değildir.!!!

Sirius’un da planın parçası olarak en önemli yeri aldığı da şüphesiz bir gerçektir.

Dünya insanlığının var olduğu süreç içinde en önemli ve en çok merak edilen, hakkında onlarca kitap, binlerce belki de daha fazla araştırma yapılan yıldız. Tüm inançların ve tüm dinlerin içinde yer almış, semavi dinlerin kitaplarına konu olmuş Sirius gezegeni.
 

Türklerin yol göstericisi kabul ettiği, Büyük Kadim Bilge Ataların oradan geldiğine inandıkları, mitolojilerinde Gök Börü ismi verilmiş ve Türklerin kutsal hayvan olarak kabul ettiği kurt'un geldiği Sirius gezegeni.
 

Başta Çinlilerin kaynaklarında Gök Kurt (Gök Börü) ismi ile yer alan ve birçok ülke tarihinde gökten indiği söylenen halk hikâyesi ve mitolojilerinde, gök renginde kabul edilerek anlatılan, kurt aslında Sirius gezegenidir.
 

Binlerce yıldır, kadim Türk tarihi bilgileri içinde yer alan, Sirius bilgileri, Türkler tarafından büyük bir sır olarak saklanmıştır. Türk bilge kişilerinin, çok değer ve önem verdiği Sirius gezegeni ile ilgili bilgileri sır olarak taşıyabilen koruyan Türklerin, Sirius ile olan genetik bağları olduğu ata bilgileri içinde yer almaktadır.
 

Mu kıtasından çıkan kadim medeniyetler kitabı sayfalarında üstü örtülerek derinlere atılan bilgileri okuyacaksınız. 
Uluç Levent ERTURHAN

TANRI OL DEDİ ;

300 ile 350 bin yıl evvel ne oldu ?.

Tanrı “OL”dedi. Ve sonra gezegenimizin varoluş süreci başladı. Ancak evrende yer alan diğer gezegenlerin en genci olarak yerini alan dünyamız da canlı hayatın başlaması ile diğer gezegenlerden daha geride olacağı ve Tanrı’nın adaletine sığmayacağı gerçeği de belli oluyordu.

Gezegenimizdeki doğal hayat ortamının hızla ilerlemesine rağmen dünyevi insanlar yani Aryan ırk hızla gelişen doğaya ayak uydurmaz halde olmaması için de bu müdahale gerekliydi. Bunun en büyük nedeni, gezegenimiz Dünya, büyük yaratıcının evrenlerinde yer alan canlı hayata sahip diğer gezegenlerden çok geride bir yaşam sürmekteydiler, daha tekâmül etmeye yeni adım atmaya başlayan Aryan ırk dünyevi insanların durumu onlara göre çok geri de bir durumdaydı.

Çünkü dünya insanı daha yeni bir döneme Homo- Sapiens yani modern insan konumuna yükselmiştir. Ancak bunun ardından gelecek hastalıklar sonucunda bilgi ve medeniyetten çok uzak olan bu durumda olan Aryan ırk yani dünyevi insanların, bunlarla savaşacak mücadele edecek hiçbir alt yapısı ve öğretecek hiçbir öğreticiye sahip değillerdi.

Mu kıtasından çıkan kadim medeniyetler kitabı sayfalarında üstü örtülerek derinlere atılan bilgileri okuyacaksınız. 
Uluç Levent ERTURHAN

ATLANTİS

Artık İnkâr edilmeyecek şekilde yeri belirlendi.

Birçok insanın komplo teorisi olarak yıllardan beri baktığı ya da bazı insanların ise hayallerinde sadece roman nitelikli veya bilim kurgu hikâye gibi yer almış olan ATLANTİS kıtası. Bir anda araştırmacı James Churchward asıl kayıp kıtanın MU kıtası olduğunu ve üstelik de Atlantis dâhil birçok kayıp bilginin başlangıcının, Mu kıtası olduğunun açıklanması ile dünyanın gündemi bu konuda birden değişmişti.

O günden bugüne insanlar bu hikâyelere nasıl bakarsa baksın, Mu kıtası ve Atlantis ile ilgili tüm efsane ve bilgileri unutmak yerine her noktasını daha da büyük efsaneler halinde büyüterek bu günlerimize kadar getirmiştir.

 Birçok bilim adamın, tarihçinin, arkeologun halen kararsızlıkları sürmesine rağmen adım adım ilerleyen zaman içerisinde ortaya çıkan bilgi ve bulgular, bu bilgi ve bulgular her çıkışında şaşkınlıklar yaratarak şüpheleri yok edecek şekilde araştırmalarda yer almakta.

Hatta Mu kıtası koloni çıkışlarına baktığımız da orada çıkan bilgiler Amerika kıtasını keşfedenlerin isimlerinin üstüne gölge düşürmekte oluğunu da ilerleyen sayfalarda göreceksiniz.

Mu kıtasından çıkan kadim medeniyetler kitabı sayfalarında üstü örtülerek derinlere atılan bilgileri okuyacaksınız. 
Uluç Levent ERTURHAN

Nedir bu Annunaki Gerçeği !!     

Sürüngen heykel ve figürler…

Bu kültürden yararlanarak komplo teorileri üreterek kitap yazanların iddia ettikleri yarı insan yarı kertenkele konusunu dayandırarak sığınarak kurdukları hayalleri satıyorlar.

 Ubaid halkının yaşadığı bölgede yapılan kazı çalışmaları sırasında ortaya çıkan tapınaklarda, yarı insana benzeyen yarı sürüngen yaratık olarak betimlenerek yapılmış heykeller bulundu. İşte bu gerçek Sümerliler ile ilgilenen herkesin öğrenmesi gereken önemli bir konudur.

Ubaid'lere ait bu bölgede yapılan kazılarda bulunan insanımsı objelerde figürlerin başlarının yapılması esnasında bu objelerin başlarında kask ve omuzlarında dolgu olan giysiler olduğunu benzetmelerine dayalıdır. Oysa o zamanda insanlar şapka giymekteydiler .Bu bulunan bir çok tablet ve duvar betimlemelerinde görülmektedir..Bazı arkeologlarında bu benzetmeye katılmaları sanki kesin bir bilgi olarak bu konuyu dünyaya açıklamalarına neden olması da ayrı bir saçmalıktır..

Uzaylı varlıklara benzetilen bu antik heykelcikler ve yine bulunan bazı süt emziren annelerin bu figürlerde yarı insan yarı kertenkele olarak imal edilmiş olması üstüne binlerce hikâye ve yüzlerce makale ve kitaplar yazılmasına neden olmuş. Buna rağmen bu bilgiyi kanıtlayan hiçbir kaynak ortaya çıkmamış. Oysa özellikle Sümer tabletlerinde yer almış olsa bu tabletlerin şimdiye kadar ortaya çıkmaması sizce mümkün olabilir mi?

Bu insanların kesin olmayan bazı buluntulara anlam ve mana vererek yazdıkları hayal ürünü hikâyelerin gerçek olmadığını, bu kitapta okuyacağınız bilgilerden yararlanılarak ayrımını sizler kendi kendinize yaparak gerçeğini yakalayacaksınız.

Özellikle de yarı insan yarı kertenkele iddiaları hakkında yazdıklarının gerçek dışı olduğunu anlayacaksınız.

Peki, kim hangi neden ile böyle yarı insan yarı kertenkele ya da yılan olarak bu objeleri antik heykelleri ve figürleri yapmış ve neden yapmışlar?

Mu kıtasından çıkan kadim medeniyetler kitabı sayfalarında üstü örtülerek derinlere atılan bilgileri okuyacaksınız. 
Uluç Levent ERTURHAN

                                    LUVİLER

                 Deniz'den Gelen Medeniyetin Işık Diyarı İnsanları...

Bir Başka Yüzyıl İçinde, Mu Çocukları yine varlığını gösterdi. Kadim dünya tarihinin gizlenen sayfalarında üstü örtülmeye çalışılan birçok medeniyeti kirli bilgiler ile yön verenler olmasa, her zaman dediğim gibi dünya insanlık tarihi yeniden yazılması gerekecek.

Ancak tarihe yön vermeye çalışanlar ne kadar çaba sarf etseler de yine de üstü örtülerek gizledikleri bu gerçekler ortaya çıkmakta.

İnkâr edemeyecekleri şekilde toprağın üstünde yer alarak tarih içinde yer almış bazı medeniyetlerin kadim geçmişi, farklı bilgiler ile gerçeğinde saptırılarak açıklanmasına rağmen o bilgiler de geçen zaman içinde aydınlanmakta. 

M.Ö. 6.000 ve M.Ö. 2000 yılında arasında yaşayan Luviler hakkında da tarih sayfalarında yer alan sadece toprağın üstünde bıraktıkları bilgiler ve gün ışığında kalmış olaylarının tarih sayfalarına yansımasından başka bir şey değil.

Dünya da ki, birçok, araştırmacı, Mu kıtası ile ilgili yaptıkları, araştırmalarda nasıl, Hun ve Göktürkleri görmemezlikten gelmiş ise, bu aynı davranış şeklini, Anadolu'da yaşamış çok önemli bir medeniyet olan Luviler içinde, bu aşırı ilgisizliği, gösterdiklerini bu konunun, ilk satırlarında işaret ederek söylemek yerinde olur.

Eldeki bilgiler doğrultusunda bakıldığın da Luviler M.Ö. 3.000 yılında Anadolu toprakların da aniden belirmiş olduklarını yazmakta. Onların hakkında bu konuda ki en büyük iddia, onların denizden geldiğini ve kendilerine IŞIK İNSANLARI (GÜNEŞ insanları manası kullanılmış) dedikleridir.

Ancak; Arkeolog Firuzan Kınal, Mersin, Hacılar, Alişar kazılarından yola çıkarak M.Ö. 6.000 yıllarında ortaya çıkan Bakır Çağı kültürünü yaratanların Luviler olduğunu tespit etmiştir.

Bir diğer bilgide araştırmacı yazar Prof. Dr. Bilge Umar tarafından kültür mirası en zengin halkın Luviler olduğunu açıklamasıdır.

Mu kıtasından çıkan kadim medeniyetler kitabı sayfalarında üstü örtülerek derinlere atılan bilgileri okuyacaksınız. 
Uluç Levent ERTURHAN

    SİRİUS İZLERİ İLE ANILAN DOGON  HALKI GERÇEKLERİ..

Mu kıtasından çıkan kadim medeniyetler kitabında bu konuyu tüm açıklığı ve gerçekliği ile ele alarak yazdım. Dünyada Asparagas bilgi ile beslenen bir zümre var. Bu kişiler bu şekilde para ve mevkiler elde etmekteler. Dogon halkı ile ilgili de bugüne kadar ortaya atılan ne varsa bahsettiğim bu gibi insanların komplo teorilerinden başka bir şey değildir.


Bu kişilere o süreçler içinde iddiaları karşında araştırmacı denmiş olsa da " ARAŞTIRMAYAN " demek daha doğru. Bu konuya şu gözle bakarsanız daha net anlatmış olurum. Gazetecikte haber değeri olarak bir örnek verilir. Bu eğer " Köpek adamı ısırdı " ise haber değildir. Ancak bu haber " Adam köpeği ısırdı " ise çok değerli bir haberdir. Bu asparagas araştırmacılarında baktığı mantık budur. Bu mantıkla da komplo teorileri üreterek hedeflerine ulaşırlar.
 

Dogon halkının Sirius ile olan bağı iddialarına gelince kesinlikle bu iddialar doğru değil. Kitabımın içinde detayları ile öğrenebilirsiniz. Bu halk sahip oldukları bilgileri daha yakın sayılacak bir tarih içinde mısırda köle olarak bulundukları zaman içerisinde Mısırlı gök bilimcilerden öğrenmişlerdir. Dogon halkı kültürü ve yaşamlarında yer alan bu izler uzun yıllardan önce kölelikten kurtulduktan sonra döndükleri ana vatanların da duvarlara taşlara çizilmiş resimleridir.

 

Dogonların bu bilgilerini Batı dünyasının ve oradan dünyanın ilgi odağı haline gelmesine neden olan kişi etnolog Marcel Griaule ile antropolog Germaine Dieterlen olmuştur. Birlikte çalıştıkları 1930 ile 1940 yılları arasında yaptıkları çalışmalar ve yayınladıkları makale ve kitaplar Marcel Griaule 1956 yılına kadar devam eden ziyaretleri ve devam eden açıklamaları ile Dogon halkını dünyaya tanıtmış. Bu neden ile de Dünya da isim yapmış gerçek dışı bilgileri paylaşan kişilerdir.
 

Mu kıtasından çıkan kadim medeniyetler kitabı sayfalarında üstü örtülerek derinlere atılan bilgileri okuyacaksınız. 
Uluç Levent ERTURHAN

bottom of page